UÇUŞUN ORTAYA ÇIKIŞI VE FOSİLLER
1 sayfadaki 1 sayfası
UÇUŞUN ORTAYA ÇIKIŞI VE FOSİLLER
Eğer Evrim Teorisi’ni savunanların iddia ettiği gibi canlıların evrimi yüz milyonlarca yıl boyunca sürdüyse ve milyonlarca canlı türü bu süreçteki ufak aşamalarla oluştuysa, milyonlarca türün büyük kısmının, bu ara geçişleri açıklayabilecek mahiyette olması gerekirdi. Örneğin Evrim Teorisi’ne göre, canlılardaki uçma özelliği dört kere birbirlerinden bağımsız olarak evrimleşmiştir. Bunlardan birincisi böceklerde, ikincisi kuşlarda, üçüncüsü yarasa gibi memelilerde, dördüncüsü pterosaurs gibi yok olan sürüngen türlerindedir. Olasılık hesapları açısından bir kere bile ortaya çıkmasının açıklanamadığı uçma gibi bir özelliğin, en az dört kez birbirlerinden bağımsız olarak ortaya çıktığını savunmak, tesadüfçü Evrim Teorisi açısından çok büyük bir sorundur. Evrim Teorisi’nin savunucuları, bu dört defanın üçü için hiçbir fosili delil olarak ileri sürememektedirler. Böceklerin uçuşu ile ilgili hiçbir geçiş formu yoktur, uçan memelilerle ilgili olarak yarasaya geçişi sağlayan ara formlar mevcut değildir, yok olan pterosaurslar öncesi bir ara form da bulunmamıştır.143
Bir de, 2006 yılında, daha önceden 50 milyon yıl kadar önce yarasayla uçan ilk türünün ortaya çıktığı zannedilen memelilerin, 130-160 milyon yıl kadar önce de uçan türlerinin olduğunu gösteren sincaba benzer bir memelinin (yok olan bir tür) fosil bulgularının Çin’de bulunmasıyla, memelilerde uçmanın ortaya çıkışı meselesi iyice karışmış ve 80 milyon yıl kadar bir boşluk ortaya çıkıvermiştir.144
Canlılarda uçuşun ortaya çıkışında, sadece Archaeopteryx ara form olarak gösterilmektedir; bu ise dört defa ortaya çıktığı iddia edilen uçuşun, sadece biri ile ilgilidir. Archaeopteryx sadece uçuşun ortaya çıkışının değil, belki de bütün fosillerin en ünlülerinden biridir ve ‘evrim ile fosiller’den bahseden hemen hemen her kitapta yer alır. Archaeopteryx’in kuş gibi tüylerinin olmasına karşılık, dişleri ve pençeleri gibi özellikleriyle sürüngenlere benzediğinden, sürüngenler ile kuşlar arasında ara geçiş formu olduğu ileri sürülmüştür.145 Günümüzde Güney Amerika’da yaşayan ‘Opisthocomus hoazin’ adlı kuş Archaeopteryx’e, pençelere sahip olmak gibi özelliklerle benzer olmasına rağmen tamamen kuştur. Küçük bir omurgayla uçan, pençeli bu canlı kuş kabul ediliyorsa, neden Archaeopteryx sürüngenler ile kuşlar arasında bir ara form olarak kabul edilmektedir? Ayrıca modern kuşlar dişlere sahip olmasa da % 100 kuş olarak nitelenen eskiden yaşamış birçok kuşun da dişleri vardı.146 Bazı sürüngenlerin ve memelilerin de dişleri yoktur. Eğer dişlere sahip olmak ilkellik ölçütü ise, insanın birçok memeliden ilkel olduğunun kabul edilmesi gerekmez miydi? Archaeopteryx’in tam yetkin bir uçuşa muktedir olması, onun, kuşlarla sürüngenler arasında bir ara form olmaktan ziyade bir kuş olduğunu gösterir. Darwinci yaklaşıma göre uçmak gibi kompleks bir özellik, uçmayı beceremeyen yüz binlerce ara formun aşılmasından sonra mümkündür. Buna göre uçmaya yaramayacak gelişmemiş tüyler, çifti olmayan tek bir kanat veya uçmaya elverişsiz gelişmemiş kanatlar gibi özellikleri taşıyan birçok ara formun bulunması gerekirdi. Oysa Archaeopteryx böylesi bir ara form değildir.
Londra’daki Doğa Tarihi Müzesi’nin araştırmacılarının, Archaeopteryx’in kafatası ve içkulağı üzerinde X ışınları aracılığıyla yaptıkları araştırmalar da, onun, modern kuşlar gibi uçabilen bir canlı olduğunu desteklemektedir. Bu araştırmalarda, Archaeopteryx’in beyninin büyüklüğü, şekli ve hacminin günümüz kargalarınınkine benzer olduğu saptanmıştır. Içkulak üzerindeki incelemeler de onun rahatlıkla uçabilen bir kuş olduğunu göstermiştir.147 Tüm bunlar, iskelete bağlı kalınarak yapılan tartışmalara açık öngörülerin bile Archaeopteryx’in uçabilen tam bir kuş olduğunu, sürüngenlerle kuşlar arasında bir geçiş formu olarak ileri sürülemeyeceğini gösterir. Bu ise, Archaeopteryx’ten önce, uçuşun ortaya çıkması için yüz binlerce ara formun olması gerektiği anlamına gelir. Fosil kayıtlarında böylesi ara formların olmaması, uçma gibi çok kompleks bir özelliğin bir anda ortaya çıkmış olması, tesadüfi ufak mutasyonlarla oluşumu açıklayan yaklaşımın öngörülerine tamamen ters bir sonuçtur.
Daha önce değinildiği gibi fosiller, canlıların kemik yapısı ve dişleri hakkında bilgi verirken (birçok zaman bu yapılar da tam olarak bulunamaz), yumuşak dokular hakkında bilgi verememekte ve de bu yüzden fosiller hakkında birbirinden çok farklı yorumlar yapılabilmektedir. Archaeopteryx’in uçabilen bir canlı olması, onun kuşlar gibi bir kalbe, dolaşım ve solunum sistemine sahip olduğunu düşündürmektedir ki, bu yapılar kuşlarda sürüngenlerden çok farklıdır.148 Fosillerin bu tip konularda tam bilgi verememesinin, fosili bulunan canlıların anatomik yapısını birçok spekülasyona açık bıraktığı unutulmamalıdır.
Ayrıca, Archaeopteryx’in yaşadığı dönemden 75 milyon yıl öncesine ait (225 milyon yıllık) Protoavis denen bir kuş türü, Texas’ta, Sankar Chatterjee ve arkadaşları tarafından bulunmuştur.149 Bu dönem, dinozorların ilk ortaya çıktığı dönem olduğu için, kuşların dinozorlardan evrimleştiği iddiası bu keşifle anlamsızlaşmıştır. Kuşların atasının Archaeopteryx olduğunu söylemek, kimi zaman torunların dedelerinden daha yaşlı olabileceği ile aynı anlama gelmektedir.
Uçuşun kökeni ile ilgili çözülemeyen bir tartışma ise, uçuşun ‘ağaçlardan aşağı’ (trees down) mı, yoksa ‘yerden yukarı’ (ground up) mı başladığı hakkındadır. Her iki yaklaşımın da kendisine göre sorunları olmakla beraber, yerçekiminin daha az sorun oluşturduğu ‘ağaçlardan aşağı’ yaklaşımın daha çok benimsendiği söylenebilir. Bu iki alternatiften ‘ağaçlardan aşağı’ yaklaşımını benimseyenler, Archaeopteryx’in atasının ağaçlara tırmanan dört ayaklı bir sürüngen olduğunu; ‘yerden yukarı’ yaklaşımını benimseyenler ise avını ön uzuvlarıyla yakalamaya çalışan iki ayaklı bir sürüngen olduğunu savunurlar. ‘Yerden yukarı’ yaklaşımına göre Archaeopteryx’in atası olması beklenen iki ayaklı sürüngenler, Archaeopteryx’ten sonraki fosil tabakalarında görünmüştür. Buna karşın, ağaca tırmanan dört ayaklı sürüngenler daha önceki fosil tabakalarında mevcuttur; bu olgular ‘ağaçlardan aşağı’ yaklaşımını güçlendirmiştir. Fakat diğer yandan, son yıllarda gittikçe popüler olan, canlıları benzerlikleri temelinde sınıflandıran ‘cladistic sınıflama’ açısından Archaeopteryx’in atası iki ayaklı dinozorlardır (buna göre ise ‘yerden yukarı’ yaklaşımın benimsenmesi gerekir). Cladistler sınıflandırmalarını sadece canlıların benzerlikleri temelinde yaptıkları için ‘yerden yukarı’ yaklaşımın sorunlarına veya hangi canlının fosil tabakalarında önce göründüğü sorununa ciddi bir önem atfetmezler. Bu yüzden Archaeopteryx’in atası olarak, ondan on milyonlarca yıl sonra yaşamış olan kuşa-benzer dinozorları göstermekte bir sorun görmemişlerdir.150 Bu, son yıllarda popüler olan ‘cladistic’ canlılar sınıflamasının (bu sınıflamayı yapanların çoğu da evrimcidir) Evrim Teorisi’ne açtığı sayısız sorunlardan sadece birine örnektir.
Bir de, 2006 yılında, daha önceden 50 milyon yıl kadar önce yarasayla uçan ilk türünün ortaya çıktığı zannedilen memelilerin, 130-160 milyon yıl kadar önce de uçan türlerinin olduğunu gösteren sincaba benzer bir memelinin (yok olan bir tür) fosil bulgularının Çin’de bulunmasıyla, memelilerde uçmanın ortaya çıkışı meselesi iyice karışmış ve 80 milyon yıl kadar bir boşluk ortaya çıkıvermiştir.144
Canlılarda uçuşun ortaya çıkışında, sadece Archaeopteryx ara form olarak gösterilmektedir; bu ise dört defa ortaya çıktığı iddia edilen uçuşun, sadece biri ile ilgilidir. Archaeopteryx sadece uçuşun ortaya çıkışının değil, belki de bütün fosillerin en ünlülerinden biridir ve ‘evrim ile fosiller’den bahseden hemen hemen her kitapta yer alır. Archaeopteryx’in kuş gibi tüylerinin olmasına karşılık, dişleri ve pençeleri gibi özellikleriyle sürüngenlere benzediğinden, sürüngenler ile kuşlar arasında ara geçiş formu olduğu ileri sürülmüştür.145 Günümüzde Güney Amerika’da yaşayan ‘Opisthocomus hoazin’ adlı kuş Archaeopteryx’e, pençelere sahip olmak gibi özelliklerle benzer olmasına rağmen tamamen kuştur. Küçük bir omurgayla uçan, pençeli bu canlı kuş kabul ediliyorsa, neden Archaeopteryx sürüngenler ile kuşlar arasında bir ara form olarak kabul edilmektedir? Ayrıca modern kuşlar dişlere sahip olmasa da % 100 kuş olarak nitelenen eskiden yaşamış birçok kuşun da dişleri vardı.146 Bazı sürüngenlerin ve memelilerin de dişleri yoktur. Eğer dişlere sahip olmak ilkellik ölçütü ise, insanın birçok memeliden ilkel olduğunun kabul edilmesi gerekmez miydi? Archaeopteryx’in tam yetkin bir uçuşa muktedir olması, onun, kuşlarla sürüngenler arasında bir ara form olmaktan ziyade bir kuş olduğunu gösterir. Darwinci yaklaşıma göre uçmak gibi kompleks bir özellik, uçmayı beceremeyen yüz binlerce ara formun aşılmasından sonra mümkündür. Buna göre uçmaya yaramayacak gelişmemiş tüyler, çifti olmayan tek bir kanat veya uçmaya elverişsiz gelişmemiş kanatlar gibi özellikleri taşıyan birçok ara formun bulunması gerekirdi. Oysa Archaeopteryx böylesi bir ara form değildir.
Londra’daki Doğa Tarihi Müzesi’nin araştırmacılarının, Archaeopteryx’in kafatası ve içkulağı üzerinde X ışınları aracılığıyla yaptıkları araştırmalar da, onun, modern kuşlar gibi uçabilen bir canlı olduğunu desteklemektedir. Bu araştırmalarda, Archaeopteryx’in beyninin büyüklüğü, şekli ve hacminin günümüz kargalarınınkine benzer olduğu saptanmıştır. Içkulak üzerindeki incelemeler de onun rahatlıkla uçabilen bir kuş olduğunu göstermiştir.147 Tüm bunlar, iskelete bağlı kalınarak yapılan tartışmalara açık öngörülerin bile Archaeopteryx’in uçabilen tam bir kuş olduğunu, sürüngenlerle kuşlar arasında bir geçiş formu olarak ileri sürülemeyeceğini gösterir. Bu ise, Archaeopteryx’ten önce, uçuşun ortaya çıkması için yüz binlerce ara formun olması gerektiği anlamına gelir. Fosil kayıtlarında böylesi ara formların olmaması, uçma gibi çok kompleks bir özelliğin bir anda ortaya çıkmış olması, tesadüfi ufak mutasyonlarla oluşumu açıklayan yaklaşımın öngörülerine tamamen ters bir sonuçtur.
Daha önce değinildiği gibi fosiller, canlıların kemik yapısı ve dişleri hakkında bilgi verirken (birçok zaman bu yapılar da tam olarak bulunamaz), yumuşak dokular hakkında bilgi verememekte ve de bu yüzden fosiller hakkında birbirinden çok farklı yorumlar yapılabilmektedir. Archaeopteryx’in uçabilen bir canlı olması, onun kuşlar gibi bir kalbe, dolaşım ve solunum sistemine sahip olduğunu düşündürmektedir ki, bu yapılar kuşlarda sürüngenlerden çok farklıdır.148 Fosillerin bu tip konularda tam bilgi verememesinin, fosili bulunan canlıların anatomik yapısını birçok spekülasyona açık bıraktığı unutulmamalıdır.
Ayrıca, Archaeopteryx’in yaşadığı dönemden 75 milyon yıl öncesine ait (225 milyon yıllık) Protoavis denen bir kuş türü, Texas’ta, Sankar Chatterjee ve arkadaşları tarafından bulunmuştur.149 Bu dönem, dinozorların ilk ortaya çıktığı dönem olduğu için, kuşların dinozorlardan evrimleştiği iddiası bu keşifle anlamsızlaşmıştır. Kuşların atasının Archaeopteryx olduğunu söylemek, kimi zaman torunların dedelerinden daha yaşlı olabileceği ile aynı anlama gelmektedir.
Uçuşun kökeni ile ilgili çözülemeyen bir tartışma ise, uçuşun ‘ağaçlardan aşağı’ (trees down) mı, yoksa ‘yerden yukarı’ (ground up) mı başladığı hakkındadır. Her iki yaklaşımın da kendisine göre sorunları olmakla beraber, yerçekiminin daha az sorun oluşturduğu ‘ağaçlardan aşağı’ yaklaşımın daha çok benimsendiği söylenebilir. Bu iki alternatiften ‘ağaçlardan aşağı’ yaklaşımını benimseyenler, Archaeopteryx’in atasının ağaçlara tırmanan dört ayaklı bir sürüngen olduğunu; ‘yerden yukarı’ yaklaşımını benimseyenler ise avını ön uzuvlarıyla yakalamaya çalışan iki ayaklı bir sürüngen olduğunu savunurlar. ‘Yerden yukarı’ yaklaşımına göre Archaeopteryx’in atası olması beklenen iki ayaklı sürüngenler, Archaeopteryx’ten sonraki fosil tabakalarında görünmüştür. Buna karşın, ağaca tırmanan dört ayaklı sürüngenler daha önceki fosil tabakalarında mevcuttur; bu olgular ‘ağaçlardan aşağı’ yaklaşımını güçlendirmiştir. Fakat diğer yandan, son yıllarda gittikçe popüler olan, canlıları benzerlikleri temelinde sınıflandıran ‘cladistic sınıflama’ açısından Archaeopteryx’in atası iki ayaklı dinozorlardır (buna göre ise ‘yerden yukarı’ yaklaşımın benimsenmesi gerekir). Cladistler sınıflandırmalarını sadece canlıların benzerlikleri temelinde yaptıkları için ‘yerden yukarı’ yaklaşımın sorunlarına veya hangi canlının fosil tabakalarında önce göründüğü sorununa ciddi bir önem atfetmezler. Bu yüzden Archaeopteryx’in atası olarak, ondan on milyonlarca yıl sonra yaşamış olan kuşa-benzer dinozorları göstermekte bir sorun görmemişlerdir.150 Bu, son yıllarda popüler olan ‘cladistic’ canlılar sınıflamasının (bu sınıflamayı yapanların çoğu da evrimcidir) Evrim Teorisi’ne açtığı sayısız sorunlardan sadece birine örnektir.
Similar topics
» EVRİM TEORİSİ’NİN ORTAYA KONDUĞU DÖNEM VE YERDEKİ PARADİGMA
» ATLAR VE FOSİLLER
» FOSİLLER VE EVRİM TEORİSİ
» İNSANIN KÖKENİ VE FOSİLLER
» DENİZDEN KARAYA GEÇİŞ VE FOSİLLER
» ATLAR VE FOSİLLER
» FOSİLLER VE EVRİM TEORİSİ
» İNSANIN KÖKENİ VE FOSİLLER
» DENİZDEN KARAYA GEÇİŞ VE FOSİLLER
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz