POPPER VE ‘METAFİZİK BİR ARAŞTIRMA PROGRAMI’ OLARAK EVRİM TEORİSİ
1 sayfadaki 1 sayfası
POPPER VE ‘METAFİZİK BİR ARAŞTIRMA PROGRAMI’ OLARAK EVRİM TEORİSİ
Francis Bacon ve çağdaşlarının birçoğu “Eğer doğayı anlamak istiyorsak Aristoteles’in yazılarına değil doğaya başvurmalıyız” şeklindeki yaklaşımlarında ısrar ederlerken, çağlarının bilimsel tavır alış ve tutumunu özetliyorlardı.29 O dönemden beri, tek tek olguların gözlenmesinden genel yasalara varmak anlamına gelen tümevarım yöntemi bilimlere hakim olmuştur. Bilimlere hâkim olan bu ilke gündelik hayattaki düşünce biçimlerimize de hâkimdir. Bertrand Russell bunu şöyle ifade etmektedir: “Eğer tümevarım ilkesi çürükse, Güneş’in yarın doğmasını beklememiz için sebep yok, ekmeğin taştan daha besleyici olacağını beklemek için de çatıdan kendimizi bıraktığımızda düşeceğimizi beklemek için de bir sebep yok. En iyi arkadaşımız sandığımız şeyin bize yaklaştığını gördüğümüzde, onun bedenine en büyük düşmanımızın ya da tümüyle yabancı birinin ruhunun yerleşmediğini kabul etmemiz için de bir sebep yok. Bütün davranışlarımız, geçmişte işleyen ve bu yüzden gelecekte de işleyecek gözüyle baktığımız birliktelikler temeline dayanır ve bu olasılığın sağlamlığı tümevarımsal ilkeye bağlıdır. Bilimin, yasanın egemenliğine inanmak ya da her olayın bir nedeni olduğuna inanmak türünden genel ilkeleri de tümüyle, günlük yaşantılarımızdaki inançlar gibi tümevarımsal ilkeye bağlıdır.”30
Bilimde ve günlük yaşantıda böylesine belirleyici olan ve otoritesi sorgulanmadan kabul edilen tümevarım ilkesinin güvenilirliği hakkında bilim felsefesi alanında çok önemli tartışmalar yapılmıştır. Özellikle David Hume’un tümevarım ilkesine yönelttiği eleştiriler, bu ilkenin üzerindeki felsefî tartışmaların başlangıcı olarak kabul edilir. Hume, tekil gözlemlerin sayılarının ne denli çok olursa olsun, mantıkça genel bir önermeye varamayacağını söyler; ‘A’ olayı ile beraber ‘B’ olayını gözlersek, bu gözlemimiz binlerce defa da tekrarlansa, mantıkça bu olayların hep birbirini takip edeceğini söyleyemeyiz. Hume’a göre bu birliktelik beklentimiz mantıksal değil, psikolojiktir. Hume’un tümevarıma getirdiği eleştiri, ‘Hume’un sorunu’ olarak adlandırılmış ve birçok felsefeciyi meşgul etmiştir.31 Bazı felsefeciler, örneğin Rudolf Carnap, tümevarımla varılan genel önermenin olasılıksal olduğunu, yapılan gözlem ve deneylerin çokluğunun tümevarımsal genellemenin güvenilirliğini artırdığını söylemiştir.32 Ünlü ekonomist John Maynard Keynes, bilimde ve gündelik hayatta olasılıksal tümevarımcı bir yaklaşımın kullanıldığını göstermiştir. Ayrıca istatistikçi R. A. Fisher, matematikçi Von Mises, fizikçi ve felsefeci Hans Reichenbach da olasılık teorileri üretmişlerdir.33
Tümevarımı olasılıkçı bir yaklaşımla daha sofistike bir tarzda savunan sözü edilen yaklaşımlara karşın Popper, kendini ‘tümevarım-karşıtı’ olarak tarif etti ve çağdaş bilim felsefesinin en çok gündemde olan metotlarından ‘yanlışlamacılığı’ (falsification) savundu. Bilimsel ilerlemenin, olguların yığılmasıyla ya da açıklanmasıyla değil; ileri sürülen hipotez ve teorilerin katı bir biçimde sınanması, eleştirilmesi ve yanlışlanmasıyla ilerlediğini söyledi.34
Popper, teorinin gözlemi öncelediğine vurgu yapar. Neyin gözleneceği bile gözlemcinin belirlemesine bağlıdır.35 Bu da bizi, boş bir zihinle (tabula rasa) gözlemin yapılmadığı sonucuna götürür. Popper, bunu bilimsel açıdan sorun olarak görmez, bilim insanının sezgi ve becerisine vurgu, Popper’ın yaklaşımında özel bir yere sahiptir. Popper’a göre önemli olan, bilim insanının ortaya koyduğu hipotez veya teorinin sınanmaya açık olması, yanlışlanma imkânının bulunmasıdır; bilimselliğin gerçek ölçütü budur. Yanlışlanan teori, ya düzeltilir ya da bir kenara bırakılır. Başarılı bir bilimsel teori, apaçık şekilde ortaya konan, mümkün olan en çok şekilde yanlışlanma imkânı tanıyan ve buna rağmen yanlışlanamayan teoridir. Deneme, yanılma ve düzeltme şeklinde ilerleyen bilimsel araştırmalar daha sofistike olabilirler, ama Popper’a göre nihai olarak doğrulama (tümevarım sorunu nedeniyle) mümkün değildir. Bilimsel önermelerin mutlak olarak iki şartı yerine getirmesi gerekir; bunlardan birisi mantığın temel ilkelerinden ‘çelişmezlik koşulu’nu gözetmesi, diğeri ‘yanlışlanabilirlik koşulu’nu sağlamasıdır.36
Popper, Darwin’in Evrim Teorisi’ne karşı özel bir ilgi duyuyordu. Herbert Spencer’ın hatırası için Oxford Üniversitesi’nde düzenlenen ‘Evrim ve Bilgi Ağacı’ (Evolution and The Tree of Knowledge) isimli bir ders vermiştir. Popper’ın ilgisinin en önemli sebebi ise, kendi ifadesine göre, bilimsel bilginin deneme ve yanılmayla ilerlediğine ilişkin bilim felsefesindeki görüşünün; Darwin’in uyum sağlayamayan türlerin doğal seleksiyon ile elendiğine dair görüşüne benzerliğidir.37 Popper’a göre önce teori ortaya atılır, Darwin’e göre ise önce varyasyonlar oluşur; Popper’da yanlışlamayla eleme olur, Darwin’de ise doğal seleksiyon elemeyi yapar. Popper, ilk olarak ‘Tarihsiciliğin Sefaleti’ (The Poverty of Historicism) isimli eserinde, Evrim Teorisi ile ilgili epistemolojik sorunları irdeler. Yeryüzünde hayatın veya insan toplumunun evriminin, özel bir tarihi sürece karşılık geldiğini, ancak bu sürecin betimlenme tarzının bir yasa değil, sadece tekil bir tarihi önerme olduğunu söyler. Şu ya da bu şekilde formüle edilen bir yasanın, bilim tarafından ciddi bir biçimde ele alınmadan önce yeni örneklerle test edilmesi gerektiğine dikkat çeker. Fakat Evrim Teorisi’nde sadece özel bir tarihsel dönem ile sınırlı kalındığından; bir evrensel hipotezi test etmeyi ve de bilim tarafından kabul edilebilir bir doğa yasası bulmayı ümit edemeyeceğimiz sonucuna varır.38
Popper, daha sonra bu konuyu özel olarak ele aldığı makalesinde, Darwinizm’in test edilemeyeceğini (yanlışlanamayacağını), bu yüzden ‘bilimselliğin kriterlerini karşılamadığını’ ve ‘metafizik bir araştırma programı’ olduğunu belirtir.39 Darwinizm’in, ‘durumsal mantık’ (situational logic) uyguladığını söyler. Darwinci yoruma göre, türlerin içinde çeşitliliğe yol açan bazı değişiklikler (varyasyonlar) olur, bu varyasyonlardan bazısı yaşar, bazısı ise doğal seleksiyona uğrayıp yok olur. Bu yorum, türlerin oluşumu için bir süreç tarifi yapar; fakat gözlemlediğimiz, bu sürecin sonucudur. Söylenen “Çevreye uyum sağlayanın yaşadığıdır”, fakat “Yaşayan kim” diye sorarsak bu sorunun cevabı da “Çevreye uyum sağlayan” şeklindedir. Popper, duruma göre uygulanan bu mantığın bir totoloji olduğunu söyler.40
Evrim Teorisi bu şekilde formüle edildiği için yanlışlanmaya imkân tanımaz. Bilimselliğin temel kriterinin ‘yanlışlanmaya açıklık’ olduğunu savunan görüşe göre, bu yüzden, Evrim Teorisi, bilimsel bir gerçek (fact) olarak kabul edilemez. Örneğin kaplumbağaları ele alalım ve kaplumbağaların nasıl var olduğunu Evrim Teorisi’ni savunanların açıklamasını istediğimizi varsayalım. Kaplumbağaların atalarından birçok varyasyon oluştuğu, bu varyasyonların çevrelerine uyum sağlayamadıkları için doğal seleksiyon ile yok oldukları, kaplumbağaların ise çevrelerine uyum (adaptasyon) sağladıkları için var olabildikleri söylenecektir. Adaptasyon var olmak ile açıklanır, oysa kaplumbağaların var olması zaten Evrim Teorisi’ne göre çevreye adapte olduklarının bir delilidir. Çevreye uyum sağlayan yaşayandır; yaşayan ise çevreye uyum sağlayan olarak açıklanır. Bu tarzda bir totolojinin yanlışlanabilmesine olanak yoktur.
Popper, Mars’ta üç tür bakteri bulursak, Darwinizm’in yanlışlanıp yanlışlanamayacağını sorduğumuzda, cevabın ‘yanlışlanamayacağı’ olduğunu söyler; çünkü bu var olan türlerin, mutasyona uğramış evvelki türlerin adapte olmuş yegâne formları olduğunu söyleyebiliriz. Aynı şeyi Mars’ta tek bir tür bakteri de bulsak, herhangi bir başka sayıda bakteri veya başka canlı organizma bulsak da söyleyebiliriz. Bu da bize, Evrim Teorisi’nin, hiçbir şekilde yanlışlanamayacak ve hiçbir şeyi öngörmeyecek şekilde formüle edildiğini gösterir.41 Bir teorinin bilimsel kriterlere uygunluğunu, mümkün olduğunca yanlışlanmaya açık bir şekilde ve çok anlamlılıktan uzak bir şekilde formüle edilmesine bağlayan yanlışlamacı yaklaşımın42 kriterlerini; Popper’ın da belirttiği gibi Evrim Teorisi’nin karşıladığı söylenemez.
Bilimde ve günlük yaşantıda böylesine belirleyici olan ve otoritesi sorgulanmadan kabul edilen tümevarım ilkesinin güvenilirliği hakkında bilim felsefesi alanında çok önemli tartışmalar yapılmıştır. Özellikle David Hume’un tümevarım ilkesine yönelttiği eleştiriler, bu ilkenin üzerindeki felsefî tartışmaların başlangıcı olarak kabul edilir. Hume, tekil gözlemlerin sayılarının ne denli çok olursa olsun, mantıkça genel bir önermeye varamayacağını söyler; ‘A’ olayı ile beraber ‘B’ olayını gözlersek, bu gözlemimiz binlerce defa da tekrarlansa, mantıkça bu olayların hep birbirini takip edeceğini söyleyemeyiz. Hume’a göre bu birliktelik beklentimiz mantıksal değil, psikolojiktir. Hume’un tümevarıma getirdiği eleştiri, ‘Hume’un sorunu’ olarak adlandırılmış ve birçok felsefeciyi meşgul etmiştir.31 Bazı felsefeciler, örneğin Rudolf Carnap, tümevarımla varılan genel önermenin olasılıksal olduğunu, yapılan gözlem ve deneylerin çokluğunun tümevarımsal genellemenin güvenilirliğini artırdığını söylemiştir.32 Ünlü ekonomist John Maynard Keynes, bilimde ve gündelik hayatta olasılıksal tümevarımcı bir yaklaşımın kullanıldığını göstermiştir. Ayrıca istatistikçi R. A. Fisher, matematikçi Von Mises, fizikçi ve felsefeci Hans Reichenbach da olasılık teorileri üretmişlerdir.33
Tümevarımı olasılıkçı bir yaklaşımla daha sofistike bir tarzda savunan sözü edilen yaklaşımlara karşın Popper, kendini ‘tümevarım-karşıtı’ olarak tarif etti ve çağdaş bilim felsefesinin en çok gündemde olan metotlarından ‘yanlışlamacılığı’ (falsification) savundu. Bilimsel ilerlemenin, olguların yığılmasıyla ya da açıklanmasıyla değil; ileri sürülen hipotez ve teorilerin katı bir biçimde sınanması, eleştirilmesi ve yanlışlanmasıyla ilerlediğini söyledi.34
Popper, teorinin gözlemi öncelediğine vurgu yapar. Neyin gözleneceği bile gözlemcinin belirlemesine bağlıdır.35 Bu da bizi, boş bir zihinle (tabula rasa) gözlemin yapılmadığı sonucuna götürür. Popper, bunu bilimsel açıdan sorun olarak görmez, bilim insanının sezgi ve becerisine vurgu, Popper’ın yaklaşımında özel bir yere sahiptir. Popper’a göre önemli olan, bilim insanının ortaya koyduğu hipotez veya teorinin sınanmaya açık olması, yanlışlanma imkânının bulunmasıdır; bilimselliğin gerçek ölçütü budur. Yanlışlanan teori, ya düzeltilir ya da bir kenara bırakılır. Başarılı bir bilimsel teori, apaçık şekilde ortaya konan, mümkün olan en çok şekilde yanlışlanma imkânı tanıyan ve buna rağmen yanlışlanamayan teoridir. Deneme, yanılma ve düzeltme şeklinde ilerleyen bilimsel araştırmalar daha sofistike olabilirler, ama Popper’a göre nihai olarak doğrulama (tümevarım sorunu nedeniyle) mümkün değildir. Bilimsel önermelerin mutlak olarak iki şartı yerine getirmesi gerekir; bunlardan birisi mantığın temel ilkelerinden ‘çelişmezlik koşulu’nu gözetmesi, diğeri ‘yanlışlanabilirlik koşulu’nu sağlamasıdır.36
Popper, Darwin’in Evrim Teorisi’ne karşı özel bir ilgi duyuyordu. Herbert Spencer’ın hatırası için Oxford Üniversitesi’nde düzenlenen ‘Evrim ve Bilgi Ağacı’ (Evolution and The Tree of Knowledge) isimli bir ders vermiştir. Popper’ın ilgisinin en önemli sebebi ise, kendi ifadesine göre, bilimsel bilginin deneme ve yanılmayla ilerlediğine ilişkin bilim felsefesindeki görüşünün; Darwin’in uyum sağlayamayan türlerin doğal seleksiyon ile elendiğine dair görüşüne benzerliğidir.37 Popper’a göre önce teori ortaya atılır, Darwin’e göre ise önce varyasyonlar oluşur; Popper’da yanlışlamayla eleme olur, Darwin’de ise doğal seleksiyon elemeyi yapar. Popper, ilk olarak ‘Tarihsiciliğin Sefaleti’ (The Poverty of Historicism) isimli eserinde, Evrim Teorisi ile ilgili epistemolojik sorunları irdeler. Yeryüzünde hayatın veya insan toplumunun evriminin, özel bir tarihi sürece karşılık geldiğini, ancak bu sürecin betimlenme tarzının bir yasa değil, sadece tekil bir tarihi önerme olduğunu söyler. Şu ya da bu şekilde formüle edilen bir yasanın, bilim tarafından ciddi bir biçimde ele alınmadan önce yeni örneklerle test edilmesi gerektiğine dikkat çeker. Fakat Evrim Teorisi’nde sadece özel bir tarihsel dönem ile sınırlı kalındığından; bir evrensel hipotezi test etmeyi ve de bilim tarafından kabul edilebilir bir doğa yasası bulmayı ümit edemeyeceğimiz sonucuna varır.38
Popper, daha sonra bu konuyu özel olarak ele aldığı makalesinde, Darwinizm’in test edilemeyeceğini (yanlışlanamayacağını), bu yüzden ‘bilimselliğin kriterlerini karşılamadığını’ ve ‘metafizik bir araştırma programı’ olduğunu belirtir.39 Darwinizm’in, ‘durumsal mantık’ (situational logic) uyguladığını söyler. Darwinci yoruma göre, türlerin içinde çeşitliliğe yol açan bazı değişiklikler (varyasyonlar) olur, bu varyasyonlardan bazısı yaşar, bazısı ise doğal seleksiyona uğrayıp yok olur. Bu yorum, türlerin oluşumu için bir süreç tarifi yapar; fakat gözlemlediğimiz, bu sürecin sonucudur. Söylenen “Çevreye uyum sağlayanın yaşadığıdır”, fakat “Yaşayan kim” diye sorarsak bu sorunun cevabı da “Çevreye uyum sağlayan” şeklindedir. Popper, duruma göre uygulanan bu mantığın bir totoloji olduğunu söyler.40
Evrim Teorisi bu şekilde formüle edildiği için yanlışlanmaya imkân tanımaz. Bilimselliğin temel kriterinin ‘yanlışlanmaya açıklık’ olduğunu savunan görüşe göre, bu yüzden, Evrim Teorisi, bilimsel bir gerçek (fact) olarak kabul edilemez. Örneğin kaplumbağaları ele alalım ve kaplumbağaların nasıl var olduğunu Evrim Teorisi’ni savunanların açıklamasını istediğimizi varsayalım. Kaplumbağaların atalarından birçok varyasyon oluştuğu, bu varyasyonların çevrelerine uyum sağlayamadıkları için doğal seleksiyon ile yok oldukları, kaplumbağaların ise çevrelerine uyum (adaptasyon) sağladıkları için var olabildikleri söylenecektir. Adaptasyon var olmak ile açıklanır, oysa kaplumbağaların var olması zaten Evrim Teorisi’ne göre çevreye adapte olduklarının bir delilidir. Çevreye uyum sağlayan yaşayandır; yaşayan ise çevreye uyum sağlayan olarak açıklanır. Bu tarzda bir totolojinin yanlışlanabilmesine olanak yoktur.
Popper, Mars’ta üç tür bakteri bulursak, Darwinizm’in yanlışlanıp yanlışlanamayacağını sorduğumuzda, cevabın ‘yanlışlanamayacağı’ olduğunu söyler; çünkü bu var olan türlerin, mutasyona uğramış evvelki türlerin adapte olmuş yegâne formları olduğunu söyleyebiliriz. Aynı şeyi Mars’ta tek bir tür bakteri de bulsak, herhangi bir başka sayıda bakteri veya başka canlı organizma bulsak da söyleyebiliriz. Bu da bize, Evrim Teorisi’nin, hiçbir şekilde yanlışlanamayacak ve hiçbir şeyi öngörmeyecek şekilde formüle edildiğini gösterir.41 Bir teorinin bilimsel kriterlere uygunluğunu, mümkün olduğunca yanlışlanmaya açık bir şekilde ve çok anlamlılıktan uzak bir şekilde formüle edilmesine bağlayan yanlışlamacı yaklaşımın42 kriterlerini; Popper’ın da belirttiği gibi Evrim Teorisi’nin karşıladığı söylenemez.
Similar topics
» YANLIŞLAMACILIK VE EVRİM TEORİSİ
» Evrim Teorisi Nedir?
» FOSİLLER VE EVRİM TEORİSİ
» ÖNGÖRÜ VE EVRİM TEORİSİ
» EVRİM TEORİSİ’NE İNANANLARIN SINIFLANDIRILMASI
» Evrim Teorisi Nedir?
» FOSİLLER VE EVRİM TEORİSİ
» ÖNGÖRÜ VE EVRİM TEORİSİ
» EVRİM TEORİSİ’NE İNANANLARIN SINIFLANDIRILMASI
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz